NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
5 - (1640) وحدثنا
قتيبة بن
سعيد. حدثنا
عبدالعزيز
(يعني الدراوردي)
عن العلاء، عن
أبيه، عن أبي
هريرة؛
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال (لا
تنذروا. فإن
النذر لا يغني
من القدر
شيئا. وإنما
يستخرج من
البخيل).
{5}
Bize Kuteybe b. Saîd
rivayet etti. (Dediki): Bize Abdülazîz yâni Derâverdî, Alâ'dan, o da
babasından, o da Ebû Hureyre'den naklen rivayette bulunduki, Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«Nezretmeyin, çünkü
nezir kaderden hiç bir şeye fayda etmez; onunla sâdece cimri (in elin) den
(mal) çıkarılır.» buyurmuşlar.
6 - (1640) وحدثنا
محمد بن
المثنى وابن
بشار. قالا:
حدثنا محمد بن
جعفر. حدثنا
شعبة. قال:
سمعت العلاء
يحدث عن أبيه،
عن أبي هريرة،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم؛ أنه نهى
عن النذر.
وقال: (إنه لا
يرد من القدر
وإنما يستخرج
به من البخيل).
{6}
Bize Muhammed b.
El-Müseıına ile İbni Beşşâr da rivayet ettiler (Dedilerki): Bize Muhammed b.
Ca'fer rivayet etti. (Dediki): Bize Şu'be rivayet etti. (Dediki): Ben Alâ'yı.
babasından, o da Ebû Hureyre'den, o da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den
naklen rivayet ederken dinledim ki,
Resûlullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) nezri yasak etmiş ve:
«Şüphesiz ki, o kaderden
bir şey geri döndüremez; onunla sadece bahîl (in elin) den (mal) çıkarılır.»
buyurmuşlar.
7 - (1640) حدثنا
يحيى بن أيوب
وقتيبة بن سعيد
وعلي بن حجر.
قالوا: حدثنا
إسماعيل (وهو
ابن جعفر) عن
عمرو (وهو ابن
أبي عمرو)، عن
عبدالرحمن
الأعرج، عن
أبي هريرة؛
أن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال (إن
النذر لا يقرب
من ابن آدم
شيئا لم يكن
الله قدره له.
ولكن النذر
يوافق القدر.
فيخرج بذلك من
البخيل ما لم يكن
البخيل يريد
أن يخرج).
{7}
Bize Yahya b. Eyyûb ile
Kuteybe b. Saîd ve Alî b. Hucr rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize İsmaîl yâni
ibni Ca'fer, Amr'dan —bu zât İbni Ebî Amr'dır— o da Abdurrahmân El-A'rac'dan, o
da Ebû Hureyre'den naklen rivayet etti ki, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«Nezir Âdem oğluna
Allah'ın takdir etmediği bir şeyi yaklaştırmaz; lâkin nezir (bâzan) kadere
muvafık düşer de bu sayede bahîl (in elin) den, çıkarmak istemediği (malı) çıkarılır.» buyurmuşlar.
(1640) - حدثنا
قتيبة بن
سعيد. حدثنا
يعقوب (يعني
ابن عبدالرحمن
القاري)
وعبدالعزيز
(يعني الدراوردي).
كلاهما عن
عمرو بن أبي
عمرو، بهذا
الإسناد.
{…}
Bize Kuteybe b. Saîd
rivayet etti. (Dediki): Bize Ya'kûb yâni îbni Abdirrahmân EI-Kaarî ile
Abdülâzîz yâni Derâverdî rivayet ettiler.
Bunların ikisi de Amr b.
Ebî Amr'dan bu isnâdla bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.
İzah:
Bu rivayetleri Buhâri
«Kader» ve «Eymân ve'n-Nuzûr bahislerinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî «Nuzûr»de; îbni
Mâce «Keffârât»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
îbni Ömer hadîsinde
mahzûf cümleler vardır. Bu hadîsi tam olarak Hâkim île ismâîlî, Saîd b. El-Hars
El Ensârî'den rivayet etmişlerdir ki, meâlen şöyledir: Saîd b. El-Hars şunları
söylemiş:
«îbni Ömer'in yanında
idim. Derken ona Amr b. Kâb oğullarından Mes'ud b. Amr gelerek: Yâ Ebâ
Abdirrahmân, benim oğlum İran'da Ömer b. beydillâh b. Ma'nıer ile beraber
bulunuyordu. Orada şiddetli veba ve taun hastalıkları zuhur etmiş. Bunun
üzerine eğer Allah oğlumu sağ bırakırsa Beytullah'a yürüyerek gitmesini boynuma
borç ettim. Derken çocuk hasta olarak çıkageldi; sonra öldü. Ne buyurursun?
dedi. îbni Ömer: (Müslümanlar) nezir'den nehyedilmediler mi? Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem):
«Nezir ne bir şeyi
(vaktinden) önceye aldırır; ne de sonraya bıraktırır. Onunla sâdece bahîl (in
elin) den (mal) çıkarılır; buyurdular, sen nezrini İfâ et, dedi. Mes'ûd: Yâ Ebâ
Abdillâh; ben ancak oğlumun yürümesini nezrettim; dedi ise de îbni Ömer:
Nezrini öde! ihtarında bulundu.»
Saîd b. El-Hars suâl
sahibini Saîd b. El-Müseyyeb'e göndererek meseleyi ona da sordurmuş. O da:
«Oğlunun yerine sen yürü!» cevâbını vermiş.
Görülüyor ki, nezrin
mukaddesata hiç bir te'siri yoktur." «Hastam iyileşirse kurban keseceğim»
yahut Oğlum askerden gelirse üç gün oruç tutacağım» diyerek adakta bulunmanın
ne hastalığın düzelmesinde bir te'sîri vardır, ne de askerin dönmesinde. Ancak
bazen mukadderat adak sahibinin arzusuna muvafık şekilde tecellî eder de
nezrini ödemesi lâzım gelir. İşte bu rivâyetlerdeki «Onunla sâdece cimrinin
elinden mal çıkarılır.» ifadesiyle buna işaret edilmiştir. Çünkü cimri insan
kolay kolay sadaka veremez. O sadakası mukabilinde bir karşılık görmelidir ki,
malına kıyabilsin. Hastası düzelirse sadaka adadığı için düzeldi sanır. Halbuki
onun adağının takdîr-i İlâhîye bir tesîri yoktur. O iş zâten öyle olacaktır;
çünkü öyle takdir olunmuştur.
Hadîsin bu cümlesi
nezri îla etmenin vâcib olduğuna delildir. Nezir yapmanın hem men'edilmesi hem
de istek hâsıl olduğunda adağın yerine getirilmesinin vâcib oluşu müşkilâttan
sayılmıştır. Bâzıları bu müşkili hail için şunları söylemişlerdir: «Yasak
edilen nezir, kaderi değiştirir i'tikadiyle yapılandır. Adakla istenen şeylerin
ekseriya meydana geldiğini gören nice insanlar nezrin kaderi değiştirdiğine
inanırlar. İşte nezir bunun için yasak edilmiştir. Ama bir kimse faydanın,
zararın ancak Allah Teâlâ'dan geldiğine inanarak nezrin bir vesile ve sebep
kabilinden olduğunu bilirse o nezri ifâ etmek taat olur; böyle nezir yasak
değildir.» Hadîsin siyakı bu tefsire uygundur.